Ramazan Günlüğü

Hoş geldin ey Ramazan. 

Sen her geldiğinde çocukluğum da gelir yanıma. Babamın elimden tutup, aydınlık geceler içerisinden sanki başka diyarlara gider gibi götürdüğü teravih namazları ve namaz dönüşü huşû içinde uykuya kendimi bırakışım. Sahura kalkamadığım günlerde yaşadığım hüznü hatırlıyorum bir de. Uyandığımda, akşama kadar “acaba susuzluğa dayanabilir miyim” diye sorardım kendime çünkü açlığa dayanabileceğimi ve dayanmam gerektiğini iyice bellemiştim ve alıştırmıştım kendimi buna. Akşam yaklaşır, saatler tutulur ve dakikalar sayılırdı birer birer. Bazen abimle bazen de tek başıma evin önündeki avlunun yüksek duvarına çıkar akşam ezanının okunmasını beklerdim. Ezan-ı Muhammedî okununca soğuk bir su içmiş gibi olurdum. Okunmakta olan ezan önce ruhumuzu doyurur ve ardından hazırlanmış olan sofraya, koşar adımlarla yetişirdim. Bereketi hissederdim tüm zerrelerimle.

Bu hatırayı zihnimde taptaze tutuyorken, yeni hatıraları gün gün tutmak iştiyakı uyandı içimde bu yıl. 

Bismillah diyerek başlayalım.

1. Gün 

Niyet etmek ile başlıyor oruç, yani önce yönelerek. Niyetli olmak, insana ve onu çepeçevre kuşatan ruhuna sirayet ediyor. Kuvvetli bir bağlılık ve sevmenin inanmak ile birlikte nasıl da hayat bulduğunu anlıyor insan...

Dünya günlerinin nasıl da kısa olduğunu anlamak için geride bıraktığınız her gün, Ramazan’da daha da belirginleşiyor mesela. Birinci gün, diğer bir güne bağlanıyor ve ardından diğer günlere. Bu rahmet mevsimi; bir bakıyoruz ki tam da ona sımsıkı bağlanmışken, ağzımızın tadı iyice tatlanmışken ve tam da çocuklaşmışken bitiveriyor. 

Her başlangıçta acemilik var ve bu acemilik, öğrendikçe yerini olgunluğa bırakıyor. Ne mutlu yöneldiğinde sabredip doğru yoldan ayrılmayanlara.

Vel âkibetü lil müttakîn. "İyi son, Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır." (Kasas Suresi, 83)  

13 Nisan Salı, 2021 Fatih-İstanbul

*

2. Gün

Ramazan’ın ilk gününde Yusuf ve Taha oruçlarını tam tuttular. Taha, sabah unutarak su içmiş olsa da unutarak su içmenin orucu bozmadığını ve çokça şükretmek için bir vesile olduğunu öğrendi. 

Ramazan, sadece çocukluğumuzu getirmiyor bize, bizi de o zamanki çocukluğumuza götürüyor.

*

3. Gün

Ramazan’da iç alemimize dönüyoruz. Buna hem inziva hem de güvenli bir alana sığınma diyebiliriz. Bu sebepten, bedenimiz bazı sinyallere kapatıyor kendini. Ruhumuz ise bizi ferahlatan, hafifleten sinyallerin geldiği noktayı merak ediyor. Bugün bir yolculuk vardı ve hâlâ var...

*

4. Gün

Ramazan gelince, hep hatırladığım bir şey var. Rızkı veren Allah (c.c.) kullarına, dünyadaki çalışmalarının karşılığını veriyor ve ahiret için de azık hazırlamamız gerektiğini bildiriyor. Bugün oğlum Yusuf, iftar sofrasını beklerken “Oruçta(iftarda) yediklerimiz çok lezzetli oluyor” dedi. 

Bu ayda beklenen, bereketlenen ne varsa bize ahiret yurdunu hatırlatıyor. Rabbimizin bizim aç kalmamıza ihtiyacı yok elbette. Bizim onun rahmetine ihtiyacımız var. Unuttuğumuz tüm güzellikleri ve nimetleri hatırlamaya ihtiyacımız var. Ne mutlu ahiret azığını unutmayanlara...

*

5. Gün

Sahur ile iftar arası geçen zaman, uyku ile uyanık olma arasındaki zaman gibi. Önce hazırlık sonra o hazırlığın karşılığını/sonucunu yaşamak. Bugün, sevdiğim insanlarla ramazan ikliminde rastlaşmalarım geldi hatırıma. Bir selamlaşma, bir tebessüm, insan ruhuna ne de iyi geliyor... 

*

6. Gün

Eski ramazanlardan bahsederken, aslında bir çoğumuz ramazanı en saf hali ile hissettiğimiz, kendimizi ona adadığımız zamanlardan bahsetmiş olmuyor mu? Eski-Yeni kavramlarını yerinde ve doğru zeminde işlemedikçe, farklılaşmış veya öznel olarak yaşanıyor hayatlar. Misalen geçmiş ramazanları özleyenler aslında çocukluğundaki bereketi, hâlet-i ruhiyeyi özlemiyor mu? 

Bu ramazan, belki de bizi çocukluğumuzdaki saflığa sevk edecek veya şehirlerin keşmekeşinde, alabildiğimiz kadarıyla yetineceğiz çocukluk mevsimini göz ardı ederek. Zira bedenen yapılan bir ibadet olarak oruç; ruhunuza işlemiyorsa eğer, orada unutulmuş, üstü kapatılmış, arka planda tutulmuş bir umut var demektir.

O umudun yeşermesi için her zaman bir imkan var...

*

7. Gün

Yağmur çiselemesi gibi ince ince, iplik iplik dokuyor zaman, aslî yörüngeye tutunmuş giden tüm yolcuları. Diğer yolcuların, mütemadiyen mesafeleri uzuyor kendileriyle zaman arasında... 

8. Gün

Birlikte olmayı, bereketi ve kalbî olanı her zamankinden daha fazla hissettiğimiz bu Ramazan ikliminde, rahmet kapısının eşiğinde rızıklanan ve o rahmetin yağmuru altında daimi olanlardan olmayı kim istemez ki...

*

9. Gün

Ne kadar çok isterdim, bir akşam Hz. Peygamber (s.a.v) ’in meclisinde onunla beraber aynı sofrada iftar edebilmeyi ve onun ettiği duaya amin diyebilmeyi... Rabbim bizleri onun ümmeti olmayı nasip eylesin.

*

10. Gün

Dünyanın sofrası kalıyor dünyada. Ne sermayedir ki, artsa da çoğalmaz onun misalleri. Oysa Ramazan sofraları ve annelerin o sofraları kuran, tatlandıran elleri gibi bulunmaz hiç bir benzeri.

Oruç ile tatlanan hem dilimiz hem de gönlümüzde genişleyen merhametimiz...

*

11. Gün

Ay, puslar içinde ışığını yine de yansıtıyor. Hilal’den Dolunay’a, günlerin sırası oruçla perçinleniyor birer birer. Güneş, başka kıtalara mevsimler taşıyor şimdi. Hicret ve sahur her gün yeniden kuruluyor; dua inananlar için zamanları aşıp seyru sefer ediyor...

*

12. Gün

Kudüs’te kalbim, kalbim Kudüs’te. “Burada Kalacağız” nidası yükseliyor göklere, kadın-erkek, genç-ihtiyar tek yürek. 12 Ramazan 1442. Mescidi Aksa’nın avlusu ve sokaklarında, binlerce yıldır mukaddes olan bu topraklarda, kalplerinde iman ışığı ile kardeşlerimiz haykırıyor: “Allah yücedir ve bu topraklar İslamındır”. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar