Nerede Doğmak İstersin?

İnsanın kendine sorduğu bazı sorular, karanlığı aydınlatan meşaleler gibidir; yürüdüğümüz yolun varacağı son noktayı bize göstermek için vardırlar.

Nerede Doğmak İstersin?

Bu soruyu kendisine sorabilen birinin hayat ile ölüm arasındaki bağının kuvvetli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu bağ öyle bir bağdır ki, perdenin bir yönü uyku halini diğer yönü ise uyanıklık halini remz eder. ‘Nerede doğmak istersin?’ sorusuyla ‘Nerede ölmek istersin?’ sorusunun eşdeğer bir karşılığı vardır diye düşünürüm bu yüzden. İki soru da görünürde bir mekâna işaret ediyor gibi olsa da, aynı anda geçmiş ve geleceğe bakan bir ruh penceresidir bu.

Kimse, dünyada nerede, nasıl doğacağını bilemiyor. Anne veya babasını seçemiyor. Dünyadaki yaşam süresini bilemiyor. Akledip doğru yola yönelenler, gurbetliklerini idrak edip hasretliğe şikayet etmeksizin sabredenler, içlerindeki özü sönmez bir meşaleye dönüştürmektedirler. Bu meşalenin aydınlattığı yolda yürümek; aşığın maşukuna doğru sebepler ve sonuçlar gözetmeden bir teslimiyet haliyle yürümesi gibidir. Merhametli kimseler, şahit oldukları üzücü olaylarda üzülene el uzatmak, düşeni kaldırmak ve canlılara hüsnü zan ile bakmaya canhıraş hareket ederler. Bilirler ki,  Hz. Muhammed (sav) "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz." buyurmuştur. Merhametlilerin en merhametli olan yüce Allah (c.c) kullarını her an gözetmekte ve belirlediği mühlet sonucunda kullarını katına çağırmaktadır. 

Yazılmış bir alınyazısını yaşıyoruz. Lakin, bu bizim bir irademizin olmadığını göstermez. Seçimler yapan, fark edebilen, tercihleriyle yoldaki yolculuğunu değiştirebilen, anlayabilen ve anlatabilen; yegâne varlık sahibin muhatap aldığı bir varlık insan. Ya Eşref-i Mahluk (yaratılmışların en şereflisi) veya Esfel-i Safilin (sefillerin en sefili) olarak örnek veriliyor bizlere. Elimizde paha biçilmez bir imkân var: Sahtesi olmayan ve bir benzeri de olmayacak olan asıl yurda (dâr-ı bekâ) pişman olmadan doğabilmek.

Cennet'te doğmayı kim istemez ki? 

Gelmiş geçmiş tüm insanoğlu bu dünyaya gelişinin nedenlerini, nerede olduğunu, nereye gideceğini düşündüğünde; kendinden kaçsa da mevzu bahis bu sorulardan kaçamaz. Sorular, cevaplara ulaşmak için duyduğumuz veya gördüğümüz sinyallerdir. Sonra tüm işaretler bir araya geldiğinde, kendimize yönelttiğimiz soruların beklentimiz doğrultusunda geliştiğini fark ederiz. "Nasıl doğmak istersin?" sorusuyla parçaları bir araya getirmek daha mümkün olacaktır. 

Tüm kirlerden, tüm endişelerden, tüm korkulardan ve tüm günahlardan arınmış olarak doğmayı kim istemez ki...


Yasin Onat

8 Haziran 2021






Yorumlar

Popüler Yayınlar