Beyazın Yokluğu ve İki Çay Bir Sandalye

İnsana iyi gelen ve binbir çeşit rengi kendine çağıran, renkler olmadığında da hayal kurduran, kimi zaman bir kaide ve kimi zaman da tercümeye ihtiyaç bulunmayan özgünlük: beyaz.

Evlerden artık dışarıya çıkılabilen zamanlardı. Dışarının içeriden daha tehlikeli olduğu gerçeğini, şimdi ile geçmişi gözden geçirerek, değişmeyen durumlar kategorisine dâhil etmenin yerinde olup olmadığını kestiremiyor insan.

Her çağın çetrefilli ve sancılı dönemleri olduğu gibi, iki bin yılında yaşayan insanların tarihten öğrendiği bilgiler ile geçmişe dair bağlantısının ne kadar da zayıf olduğu gerçeği iyice gün yüzüne çıkıyor. Zira beyaz sayfalar açılır açılmaz gelişigüzel dolduruluyor. Elbette beyaz sayfaların her daim açılıyor olması iyi bir şey fakat ne ile doldurulduğu ve kadim olan ile bağlantısı daha önemli. Bu yüzyılın buhranları arasında en önemlilerinden biridir sanırım bu durum. Hele ki öğrenilmesi engellenen bir geçmişin de var olabileceğini düşünmek bu buhranı daha da derinleştiriyor.

Geçmişte yazılmış veya yaşanmış bir şeyin gelecekte bir gün yalın bir şekilde tezahürünün gerçekleşmesi veya benzer bir örneğinin ortaya çıkması pek muhtemeldir. Bir de gelecek/henüz gelmemiş olan bir zaman diliminde de geçmişin izlerini aramak ve anlık da olsa geçmişe dönmek hayali, ruhen yapageldiğimiz bir şey değil midir biz insanlar için? Tam da bunu düşünürken sandalyesi olmayan bir masanın etrafında, hafiften üşüyerek ve fakat konuştukça ısınabileceğimiz kelimeleri hazır ederek oturmadan çay içiyoruz dost ile Üsküdar'da. Yaslandığımız duvarın baş üzeri hizasında taşlar arasından çıkmış otlar dikkatimi çekiyor. Ve gözlerim biraz uzaktan görünen caddenin tenhalığını seçiyor. Beyaz ışıkların sarıyla karışan haleleri arasından ince fakat sık bir şekilde yağan yağmurun altında yâd ediyoruz yakın geçmişi. Yaslandığımız duvarın hemen arkasında Valide-i Cedid camiinin avlusu var. Cemre'nin gök ile yer arasında bilinen tabirle havaya düşmesi henüz gerçekleşmiş ve kış yakın bir süre önce yine insanları heyecanlandırmıştı. Kar yağışıyla birlikte evlerdeki çocuklar ve büyükler bu durumu fırsat bilip sokaklara, bahçelere indiler. Unutulan ve tekrar hatırlanan bir güzellikti çocukluğumuzda kar ve onu temsil eden saf beyazlık...

Beyazın kirlenmesi şaşırtmıyor bizi nedense artık. Beyaz, hususen seçtiğimiz bir sadelik değil üstelik; bize sunulan nimetler, fırsatlar, emek ve gayret beyaza dâhil edildi. Henüz başlamadığımız işler, yollar, hislenişler, uyanışlar da beyazın halkası içerisinde öylece duruyor reddedilemez gerçekliği ile. 

Kar yağınca ve üzerinden bir vakit geçtiğinde, yürüdüğümüz veya yürünebilecek tüm alanları kapladığında sanıyoruz ki orası hep bembeyaz kalacak. Hafif bir güneş çıktığında o gözümüzle temaşa ettiğimiz, elimizle dokunduğumuz beyazlık eriyip giderek başka bir şeye evrilecek. Uzun sürmeyecek eğer onu kaydedemez isek hatıralarımızda. Teşne olduğumuz bir güzellikle karşılaştığımızda onu sahiplenerek koruma-yaşama isteği azaldığında beyaz kirlenecek. Söz verdiğimiz ve icrasına gayret edip devam ettiğimiz şeylerin, dünyanın meşgaleleri bize onu unutturduğunda beyaz kirlenecek. Geçmişte bırakmayıp halen yapageldiğimiz ve bizimle anılan güzel hasletler ve davranışlar yerini sözde değişime bıraktığında beyaz kirlenecek.

Henüz başlanmamış yolculuklar, niyet edilmiş planlar, manevî bir atmosferin içerisinde filizlendirilen umutlar yalnız bırakılıp boş verildiğinde, beyaz yerini diğer renklere bırakmak zorunda kalacak. Diğer renkler sadece birer renk ve algıları dünyadaki kişi sayısınca değişken. Bu nedenledir ki, “Beyaz Haberler” derdi rahmetli Asım abi bizlere güzel bir şeyden bahsederken ve tanıtırken. Usanmadan ve değişecek diye endişe etmeden biriktirmeli tüm beyazları. Çünkü insana bilmediği zor geldiği gibi bildiği halde yapmayı bıraktığı şeyler de zor görünmekte. 

Bir soruyla ansızın karşılaşmak nasıl ki zihnimizi dalgınlıktan, durağanlıktan çekip alıyorsa ve şaşırtıyorsa, beyazın yokluğu da öyle şaşırtmalı ve uyandırmalı bizi uykudan. Soruyu soran ve cevaplayan olarak değil; soru ve cevabın sahiciliğine ve gerekliliğine odaklanarak.

O halde baktığımızda veya duyduğumuzda, bizi umudun kirlenmeyecek olan beyazına götüren neler var şu hayatta hiç düşündük mü?..


Yasin Onat

20 Mart 2021 Üsküdar




Yorumlar

Popüler Yayınlar