Geçmişin İzinden Geleceğin Kalbine

“Geçmişe bir bak uzun ve dikkatlice. Hani daha bugün gibiydi onu yaşarken. Dün oluverip kalıverdi, yolun görünmeyen kısmında. Şimdi gözlerini yavaşça kapat, hâlâ açık aslında gözlerin sadece alışılagelmiş bir dünyadan başka bir dünyaya bakıyorsun artık.” dedi, kendini aynalardan daha iyi gösteren yüzlere aşina olan adam.

Doğruya ulaşmak hedefiyle yanlış yapmaya alışmış olan ellerin, doğruyu ezberlemesi kaçınılmaz ise geçmişin parçalarından elde edilen hamurdan pekâlâ gelecek için bir nasihat ortaya çıkarabilir insan kendine.

‘Doğrular ve Yanlışlar’ ve her ikisinin de anlamlı olabilmesi için kişinin kendi yolculuğunun farkına varması gerekmez mi?.. Geçmişin daha çok yanılmalar ve yapılan yanlışlarla anılıyor olması onu karanlık veya istenmeyen yapmaz. Geçmiş, gelecek için inşa ettiğimiz hayallerimizin, umutlarımızın antrenman sahasıdır. Hangi geçmişin gelecek olandan daha hayırlı olabileceğini bilemeyeceğimiz gibi, gelecek olanın da geçmişi aratabileceğini bilemeyiz. Bu yüzden geçmiş ile gelecek kavramlarını tasavvur etmekle birlikte, aslolan ‘şimdi’ yi yani bugünü merkeze almamız gerekir. Bugün yoksa yani iz bırakmıyorsa ömrümüzün kayıt defterine, ne geriye dönüp bakabiliriz ne de ufka bakıp sırdaş edinebiliriz yarınları. Bugün, inşası devam eden geçmiş ve imkânı diri tutan geleceğin kendisidir.

Geçmişe özlem veya geleceğe dair umutlar kalbî olmadıkça, bizi yarı yolda bırakan hüsranlara kapı aralaması pek muhtemel olacaktır. Günümüz insanı hayatı öyle hızlı yaşıyor ki, geçmiş ve gelecek bir kenara en çok ıskaladığımız şey bugün! Yaşanan ânın içinde aramak yerine, güzel olanı geçmiş veya gelecekte aramanın yorgunluğu da buna dâhil olsa gerek. 

Yahya Kemal Beyatlı diyor ya hani: 

“Âheste çek kürekleri, mehtâb uyanmasın
Bir âlemi hayâle dalan âb uyanmasın.
Âğuş'u nev-bahâr'da, hâbîdedir cihân;
Sürsün sabâh-ı haşr'e kadar, hâb uyanmasın.” 

Ahesteliğin ahengindendir, içinde bulunduğun zamanın güzelleştiren ve iyileştiren yolcusu olmak. Acele eden kaçırır, erteleyen unutur. Unutan hatırlar, hatırlayan unutur. İnsanın yolculuğunu renklendiren, pekiştiren, çeşitlendiren şeyler de bunlar değil midir zaten. Tekrar eden şeylerin rutin olmaktan çıktığı bir merhaleye geçebilmek, sanırım zamanı yekpare idrak edebilmekle mümkün.

Ahmet Hamdi Tanpınar ne de latif ifade etmiş:


“Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.”

Kendisini bulunduğu yerle sınırlamayan, sadece yaptıklarından ibaret olmadığını fark eden kimse için mekân içinde mekân, zaman içinde zamanların varlığı yabancı gelmeyecektir. Zerreden bütüne, damladan deryaya giderken olanda hayır vardır olacak olanda da.

“Geleceğe bir bak, henüz gelmemiş. Beklemektesin ve beklediğin gelip geçecek. Şimdi aç gözlerini. Göz kapakların açılırken zamanı velhasıl kendini hisset, düşünme. Fakat yine de düşün açılınca gözlerin, hâlâ buradasın ve kalbin çağırıyor seni mütemadiyen gerçekleşen geleceğin kalbine...” dedi, kendi yüzünü unutup kalbine bakan adam.

 

Yasin Onat

Genç Dergisi, Aralık 2021

Yorumlar

Popüler Yayınlar