Kafa Saati ve Saatlerin Zamansızlığı


Durmaksızın işleyen tüm saatlerin, insanlar üzerinde bıraktığı hareket etme algısını, zamana dair denklemleri, yakalanamayacak olan zamanın insan tarafından belirli ve sınırlı dilimlere bölmek isteğini ve onu kullanma gerekliliğini farklı bir boyuta taşıyan kavramın adıdır kafa saati.

Zamanı kategorileştiren ve sayılara hapseden ama bir yandan da zihinlere insanın nefeslerinin sayılı olduğunu hatırlatan yine saatlerdir. İşe her sabah aynı saatte hatta aynı dakikada kalkmanın, (alarm olmadan ve birisi uyandırmadan) bir yerde bir şeyi beklerken geçikmiş olanı saate bakmadan önce fark etmenin,  beklenen şeylerin meydana gelmesini hissiyattan ayrı olarak vaktinde gerçekleştiğine sıklıkla şahit olmak vb. aklımızın bir yerinde işleyen bir saatin olduğunu gösteriyor bize. İşleyen fakat enerjisini zihnin mekan, ses ve görüntüleri anlamlandıran çarkların harekete geçmesinden alan, birikmişliği sevmeyen bir düzenek.

Nevri dönen kişilerin 'kafa saatleri' ve belki de delirmiş olanların zamansız ve aniden haykırışları, nerede ve hangi zaman içerisinde olduğunu bilememek; ruh sağlığının zamanı idrak etmede en önemli unsurlardan biri olduğunu sarahaten ortaya çıkarıyor. Bunların dışında saatlerin, yorgunluk, aşırı stres ve fazla düşünmekten kaynaklı zihin yoğunluğundan karışması da pek muhtemel bir sonuç olsa gerek.

Saatlerin kullanım alanlarının giderek çeşitlendiğini, dakikaların, saniyelerin, saliselerin ve diğer tüm zaman birimlerinin "daha bir önem kazandığı" milenyum çağında -zamansızlık çağı diyorum ben- aslında kaybedilenin zaman olduğunu ve kaybedilmiş olanın kalıntıları üzerinde bir şeye yaramayacak olan uğraşların insanlığı daha da robotlaştıracağını söyleyebiliriz. Hal böyleyken, bu dalgaya kapılanların insanın değerlerini ve insani olanları fark etmesi pek mümkün değil.  Kapitalizmin çarkı da sözde insanların her şeye ulaştığı/kullandığı ama aslında sadece ulaşılması istenen belirli şeylere hele ki talep olmaksızın insanları kanalize etmek ile işliyor. Kaybedilenin insanın kendini kaybetmesine denk düşeceğinden; saatleri vakitler ile vakitleri de zamanın sahibine yönelerek gerçek anlamda kavrayabiliriz.

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” kitabı bu fark edişi gözler önüne serip olayların aslında beynimizde kurguladıklarımızdan başlayıp, kurguladığımız şeylerin bozulması sonucu nasıl da atıl ve boşlukta kaldığımızı sorgular. Meselenin merkezinde yine insan vardır. Mekan ve zaman, insanın var olmasıyla birlikte ölçümlere dahil olur. Hızlandırılmış olanların, insanı giderek hareketsiz hale getirmesi ve bu hareketsizliğin saatlere yansımasıyla yorgunluklarımızı beyhude olmakla eşdeğer tutarız. Oysa beyhude olan ayarlarımızı yanlış istikamette doğru metotlarla yapmamızdır.

Vakitleri anlamak için, saatleri aracı etmeden günlerin içerisinden ruhumuza uyanları bularak ve onları icra etmek üzere, kendimize yönelip tutabiliriz belki zamanı akıp gitmesine aldırmadan.

Şu mevcudat aleminde, akıp giden, eskiyen, eksilen, yarım kalan ne varsa zamansızlığa alışmak içindir belki de kim bilir?


Yasin Onat

Yorumlar

Popüler Yayınlar