Balkondan Taşanlar
Özlediğini
Bulmak
İçeride aradıklarımız ile
dışarıda bulduklarımızı bir araya getirip karşılaştırabilseydik eğer; terazinin
her iki kefesinde de özlenen şeylerin öze dair ağırlığı eşit olurdu sanırım.
Etrafımızda bir hâle gibi bizi örten, tercih edilmiş istikamet üzere olan yolun
adımlarını iştiyakla atarken yön veren ve ara ara bizlere ta derinlerden müşfik
bir sesle seslenen özlemek…
Dışarıdan gelen seslere
iyice kulak kesildim bugün. Bugün, nisan ayının birbirine benzeyen o bilindik günlerinden
bir gün değildi. İnsanın şaşkınlığı ve merakı arttıkça dış dünyanın ona daha
farklı göründüğünü tecrübe etmişizdir birçoğumuz. Pencereler açılır, balkona
çıkılır ve kendimizi dinlemenin teneffüsünde sanki başka bir mekândan seyre
konulur dünya. Bir şarkıda geçen
sözleri de anımsayarak ve aslında gelişi ansızın ve sonun müphemliğine aldırmadan
mısrâ-i âzâde’yi söylüyordu bugün evimin balkonundan baktığım şehrin yalın
sessizliği:
“Tam
ortasındayım yağmurun. Karın soğuğun ortasındayım. Nasıl da paylaşıyor insan
isterse. Nasıl da birmiş meğer hasretler. Nasıl da mecburmuşuz sabretmeye.
Sevmeye, öğrenmeye”
Öz olanın ve özlemenin, sessizliğin
kanatları altında giderek alevlenmesini, çocukların evlerin pencereleri açık
odalarından ve balkonlardan sokağa taşan o cıvıltılı seslerini duydukça
mekânlar bir lahza siliniverdi gözümün önünden. Diğer tüm sesler azami seviyede
ki birçok ses azalmış, arabalar park edilmiş, hareket kısıtlanmış ve hayat
öncesinden daha da belirgin noktalara çekiverdi bizi. Gözün değdiği her yerde
bir arayış, dokunduğumuz eşyalarda yeniden bir hatırlayış… Biz durdukça ve
baktıkça şu âleme yeniden; sıradan addettiğimiz birçok şey daha anlamlı
gelmiyor mu? Çatıların engebeli görünümlerinden güç alırcasına ve görünmez
boşlukları temrin ederek, ahenkle konup yine aynı ahenkle gökyüzüne doğru kanat
çırpan kuşların kanatlarında taşıdıkları uçmak isteği… Şehirlerden uzakta sessizliğe aşina
yaşayanların bile bugünlere şahit oldukça özlemle andığı günlere yenilerini
eklemek isteği nasıl da benzeşiyor özlemenin efsunu oldukça. Misaller
çoğalırken özlemler de çoğalıyor ve tabi beklenenler bir de…
Özlenen bulunur. Özlenen
bulunmak da ister elbet. Bizler, güzel günleri ve güzel günlerle birlikte gelen
zahmetli uğraşların da farkına varan bir milletiz. Zahmetin içinde bir rahmet
ve hasret ipinin diğer ucunda kavuşma anlarını büyük bir umutla bekliyoruz.
Kaybedileni
Aramak
Kaybedilen aranır. “Niye
kaybettim” diye sordukça kendimize nasıl kaybettiğimizin defterleri de açılmaz
mı birer birer?..
Kaybedileni aramak, bir
mühleti de ihtiva eder. Aranan şey, kendisini arayanın istidadıyla doğru
orantılı daha da yakınlaşır bulunmaya. Eksikliğini hissettiğimiz şeylerin
aslında ihtiyacımız olan şeyler olduğunu kavrarız ve bu duruma ‘muhtaç olmak’
demek yanlış olmayacaktır. Muhtaçlığın güçlü ve mümbit bir tarafı varsa o da
şikâyet etmeksizin arz edebilmektir onu verecek olana... Şu günlerde en çok
ihtiyacımız olan şeylerden biri de sevdiklerimizi görebilmek, onlara sarılabilmek
ve hasret gidermek değil midir? Sevdiğimiz yollarda yürüyüş yapabilmek, sıklıkla
uğradığımız insanlara ve mekânlara yeniden gidebilmek, yapmaktan hoşnut
olduğumuz şeyleri yapabilmek mesela. Dışarı çıkıp, şu yeryüzünün nasibimize
düşen paylarını alarak eda edebilmek ve doyasıya hissetmek her birini...
Balkonlardan,
pencerelerden ve belki de lisanımızın yetmediği birçok eşikten, aradığımız şey
kaybettiklerimize doğru bir yönelişi barındırıyor içinde özellikle bu
zamanlarda. Saklı veya aşikâr hangisine yakın tutmuş isek kendimizi. Yunus
Emre’nin şu sözleri ne hikmetli anlayabilenlere oysa:
Ah
nice bir uyursun, uyanmaz mısın?
Göçtü
kervan kaldık dağlar başında.
Çağrışır
tellallar inanmaz mısın?
Göçtü
kervan, kaldık dağlar başında.
Seyyahların, gezginlerin,
asırlardır büyük bir merak ve bilmek isteği ile yapageldiği aramak, anlamak
veya görme tutkusu, görünürde yeryüzünde olanı bulmaktan öte bir şeyi anlatıyor
bize. Bu kategorilerin dışında en muteber bir yerden bir yere gitme hali ise
sıla-i rahim olsa gerek. Zira uzaklarda aradıklarımıza şimdi yakınımızda olsalar
bile ulaşamıyor veya dokunamıyor olmamız sarahaten anlatıyor hâli
pürmelâlimizi.
Velhasıl her arayışın
sonunda varacağımız yerin hakikat olacağı inancı ile güzel günleri çağıralım hep
beraber, özlemle damıtılmış bir durulukla…
Yasin Onat
Cin Dergisi 57. Sayı
Yorumlar