Eksi Toprak

Yırtıp atıyor bir zamanlar söylediği yaman sözleri
dudağından kanatarak.
Kanatarak geçmişini alevlenen gözleriyle
Bağırıyordu ihtiyar kadın yol kenarında avazı çıktığı kadar
Sıfırdı oysa yalnızlık hanesi gençliğinde.

Bilseydi yanında bir ses gibi duran ağacın
yıllardır hiç belini bükmediğini
o zaman anlayabilirdi, yoktu çünkü bir ağacın
yalan söyleyebileceği ikinci bir dili
ne de unutabileceği bir günahı…
Teyit edilmiş her nisyanın malumatıyla
Sakınmak heykel gölgelerinden, toz tutmuş tenlerin
vakti evvelde eskiyen libaslarına
neler vaat etmeli insan kendine, kendini bulursa?
Gördüm. Baharı olmayan bir yaz ne yaparmış insana
elde olmayınca.
Duydum. İsmimi geçmişe adayan
ve bir sır gibi fısıldayan ben değilmişim aslında.

Yıpranıyordu restore edilmemiş evler gibi
Rüzgâra tutulmuş penceresiz evler gibi
Bedenlere saplanmış, sanki toprağa hükmeden kılıçlar gibi
Bir gül yaprağına yaslanan tarihsiz çocuklar…

Koyu kahverengi gözleri bir âmâ’nın, yansıyordu
her gün baktığı siyah beyaz hayat duvarına
Eskidendi demeye dilim varmıyor
Toprak insan kokarmış el değmeyince elbet aslına !
Şimdi bir duvar dibindeyim, soğuk ve yılgın duvarlar dibinde.
- mühim değil mesafesi -
Herkesin arkasında biraz saklandığı kadar.

Herkes bir duvar, herkes yol
sabahları akşamlara bağlayan
Enine boyuna toprak bir gün
kabına hiç sığmayan.
Ve eksiğiyle müsemma her insan tekrarların burgacında
Kuşandım ele avuca sığmayan eksikliğimi
Yürüyorum kendimle diğerleri arasında.

Yasin Onat
27 Haziran 2007 Çarşamba

Yorumlar

Popüler Yayınlar